Romatoloji Uzmanından, ‘Kebap Diyarının Hastalığı’ İçin Uyarı
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Romatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Lütfi Akyol, ciğer tüketiminin çok olduğu kentte ‘gut’ hastalığıyla ilgili uyarıda bulundu.
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Romatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Lütfi Akyol, kentte yaşayanların sabah kahvaltılarında bile tercih ettiği tescilli lezzetler arasında yer alan ciğer kebabı için uyarılarda bulundu. Fazla et tüketiminin genetik yatkınlıkla birlikte ‘Gut’ hastalığına neden olduğunu söyleyen Doç. Dr. Akyol, şöyle konuştu:
“Romatolojik hastalıkların hepsinin ortaya çıkış mekanizması genelde birbirine benzer. Genetik bir yatkınlık, daha sonra tetiği çeken çevresel faktörler. Gut hastalığında da ortaya çıkması için öncelikli olarak bir genetik yatkınlık olması gerekiyor daha sonra da bunu tetikleyen çevresel faktörler. Burada da en önemlisi enzimsel problemler, kanda ürik asit düzeyinin artmasına neden olacak. Gut hastalığını daha çok orta yaş erkekler, 40 yaş üstü erkeklerde görüyoruz. Birlikte diyabetli, şeker hastalığı, hipertansiyonlu, kalp hastalığı, sedef hastalığı, hematolojik hastalıklar, lösemi, lenfoma gibi hastalar, radyoterapi, kemoterapi almış olan hastalar, travma sonrası da hastalarda gut hastalığını görüyoruz. Gut hastalığında özellikle ayak başparmağında gece ve sabaha doğru çok şiddetli ağrı, ısı artışı, kızarıklık. Hasta gece yattığında bir şey yoktur. Gece ve sabaha doğru çok şiddetli ağrıyla uyanır. Bu ağrı o kadar şiddetlidir ki, polikliniğe geldiği zaman hastalar o ayağına şiddetli ağrıdan dolayı ayakkabı ve çorap bile giyemezler. Biz o hastaları polikliniğe girişinden bile hemen tanıyabiliriz. Yüzde 70 oranında ayak başparmağında daha az sıklıkta ayak bileğinde, dizde bu eklemlerde de gene şişlik, ağrı, kızarıklıkla hastalar bize gelebilir. En önemli özelliği, ataklar halinde seyretmesidir. Biz tedavi versek de vermesek de ataklar 7- 10 günde kendiliğinden düzelir. Ama tedavi etmezsek giderek artan ataklar eklemlerde kalıcı hasarlar bırakır. Önce ayakta, dizde başlayan hastalık yavaş yavaş yukarı doğru diğer eklemlere geçer. Kulakta olabilir, akciğerde olabilir. Yani hastalık sadece eklemsel bir hastalık değil, eklem dışı organları da etkileyen bir hastalık. Onun için erkenden tanı ve tedavi yapılması bu hastalıkta çok kıymetlidir.”
Hastalığın günümüzde tanı ve tedavisinin zor olmadığını belirten Doç. Dr. Akyol, “Tanısı çok kolay bir hastalık, ilaçları elimizde olan bir hastalık, ancak tedavide hiç istediğimiz düzeyde olmadığımız bir hastalık. Hastalar çok şiddetli bir ağrıyla geliyor. Şikayetleri düzelince ortalıktan kayboluyor. Şimdi burada hekimin yapacağı iş, tedavi ve ilaç tedavisi vermek. Hastaya düşen görevler nelerdir? İlacını düzenli kullansın, kontrollerine düzenli gitsin. Diyet konusunda hastaları çok fazla sıkmamıza gerek yok. Uygulanmayacak şey söylediğin zaman hastaya, hasta zaten onu yapmıyor, uygulamıyor. Onun için uygulanabilir bir diyet hastaya vermemiz lazım. Bir kere diyet konusunda hasta ile orta yolu bulmamız lazım. Yani 7 gün değil de mesela 3 gün, 4 gün yesin. Bir porsiyon değil de yarım porsiyon yesin. Yani tamamen böyle bir proteini sıfırlama, tamamen et yememe gibi bir diyetimiz yok. Spor, egzersiz çok kıymetli. Bol sıvı tüketimi ve obeziteye dikkat etmemiz lazım. Bunların hepsi bir arada dengeli bir şekilde götürüldüğü zaman hastalık vücuda, eklemlere, diğer organlara hiç birine hasar vermeden sağlıklı bir şekilde hastamızın tedavisini sürdürebiliriz” diye konuştu.