BABACAN, DİYARBAKIR’DAN HÜKÜMETE YÜKLENDİ!
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Diyarbakır İl Başkanlığı 1’inci Olağan Kongresi’ne katıldı.
Kayapınar ilçesindeki bir düğün salonunda düzenlenen kongreye katılan Babacan, gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu.
Kongreye DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, DEVA Partisi Diyarbakır İl Başkanı Av. Cihan Ülsen, DEVA Partisi Kurucular Kurulu üyeleri, Gelecek Partisi Diyarbakır İl Başkanı Avukat Aydın Altaç, CHP Diyarbakır İl Başkanı Gönül Özel, İyi Parti Diyarbakır İl Başkanı Vecdin Ensarioğlu ve partililer katıldı.
Babacan, konuşmasına şu sözlerle başladı; “Melayi Ceziri’nin, Ahmedi Xani’nin, Feqiye Teyran’ın, İdris-i Bitlisi’nin diyarından, Şiirleriyle derdimizin dili olmuş Ahmed Arif’in, Cahit Sıtkı’nın, Sezai Karakoç’un memleketinden, Adaletin peşinde ömrünü feda eden Tahir Elçi’nin, Gözleriyle hafızalarımıza kazınan, 12 yaşında hayatını kaybetmiş Ceylan Önkol’un şehrinden, Diyarbakır’dan herkese selamlarımı iletiyorum. Sözlerimin hemen başında, bundan tam 5 sene önce, Ankara’da vahşi bir saldırı sonucunda hayatını kaybeden 103 vatandaşımızı da saygıyla anıyorum. Hepsine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum.”
ALİ BABACAN’IN KONUŞMASINDAN ÖNE ÇIKANLAR ŞÖYLE:
“KAYYUM ATAMALARI KABUL EDİLEMEZ”
AK Parti’nin iktidara gelir gelmez gündeme getirdiği konuların başında yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin olduğunu hatırlatan Babacan, HDP’li belediyelere kayyum atanmasını sert sözlerle eleştirdi; “Muhalefetin engellemesi yüzünden çıkarılamayan Yerel Yönetim Reformu Türkiye tarihinin o zamana kadar gördüğü en köklü reformlardan biriydi. Peki o günlerden bugüne geldiğimizde ne görüyoruz? Seçilmiş belediye başkanlarını makamlarından indirip yerine atanmış kişileri oturtuyorlar! Hem de bir iki değil. 48 belediyeye kayyum atandı. 6’sına da kazandıktan sonra YSK mazbata vermemişti zaten. Halk iradesi, seçme ve seçilme hakkı ayaklar altında. Seçimler adeta bir aldatmaca haline getirilmiş. İktidar seçimle kazanamadığı her belediyeyi hukuksuzca ele geçirmeye çalışıyor. Seçimde kaybettiği şehirlere kayyum atıyor. Sadece belediye başkanları görevden alınmıyor, belediye meclisleri de çalışmaz hale getiriliyor. Vatandaş oy vermiş, birilerini meclise seçmiş, birilerini başkan seçmiş kimin umrunda! Şunu açıkça görüyoruz: İktidarın kayyum politikası, kazanamadığı seçimlerde halkı cezalandırma yöntemine döndü.”
KÜRT SORUNU
Her şey 2005 yılında o günkü Başbakanın Diyarbakır konuşmasında “Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur” sözleriyle başlamıştı. Ve her şey 2015’te aynı kişinin “Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık Kürt sorunu yok, daha ne istiyorsun?” sözleriyle bitti. Ben bu konuşmamda acı sonla biten bu hikayeyi unutanlara hatırlatmak ve nereden nereye geldiğimize şöyle bir bakmak istiyorum. 2002 yılı öncesi Kürt sorunu deyince ilk akla gelen şey Kürtçe üzerindeki yasaklardı. 2002-2015 arasındaki yıllar Kürt dili üzerindeki baskıların son bulduğu, Kürtçe televizyon yayınının başladığı, üniversitelerde lisans üstü düzeyde Kürtçe programının açıldığı, şehirlerde Kürtçe tabelaların boy gösterdiği yıllardı.
Ama şu anda görüyoruz ki, eğitim veren enstitüler hem müfredat hem de kadro olarak zayıflatılıyor. Vaktinde asılan tabelalar da birer birer kaldırılıyor. Reform yılları; Avrupa’ya kaçmak zorunda kalan Kürt aydınlarının büyük umutlarla Türkiye’ye döndüğü yıllardı. Bugünse çok sayıda aydın ve siyasetçi her an tutuklanma tehdidi altında yaşamaktansa yurt dışına çıkıp gurbetçi olarak yaşamayı göze alıyor. Yani göç yine başladı. Mesela Şivan Perwer 2013 yılında 37 yıllık ayrılıktan sonra Türkiye’ye gelip Diyarbakır’da o zamanki başbakanla el ele tutuşmuştu. Aynı gün Diyarbakır’da başbakanla el ele tutuşan bir başka isim ise, mevcut iklim yüzünden Türkiye’de değil.
KOBANİ SORUŞTURMASINA TEPKİ
Altı yıl sonra tekrar gündeme getirilen Kobani Soruşturması’na… 2014 yılında yaşanan ve 53 kişinin ölümüne yol açan şiddet olaylarının soruşturulmasına itiraz etmek, hukuk devletini savunan hiç kimse için mümkün değildir. Yargı tabi ki gereğini yapmak zorundadır. Ama yargıdaki dosyalar da ülkeyi yönetenlerin elinde, işlerine gelince rafa kaldırıp ihtiyaç duyduklarında raftan indirip kullanacakları baskı ve şantaj malzemeleri değildir.
2015 yılının Şubat ayında, yani Kobani olaylarından dört ay sonra, hükümet üyeleri Dolmabahçe’de mutabakat metni okurken dört ay önceki Kobani ile ilgili çağrıdan haberdar değiller miydi? Elbette haberdardılar. Ama o tarihlerde Çözüm Süreci devam ediyordu ve Dolmabahçe’deki o fotoğrafa ihtiyaçları vardı. Yıllar geçti, aynı kişilerin bu sefer ihtiyaçları değişti. Bugün ise küçük ortakların peşine takılmış, hızlı adımlarla 90’ların Kürt politikasına doğru koşan yönetimin birilerini düşmanlaştırmaya ve muhalefet partilerini tehdit etmeye ihtiyacı var. Ancak unutmayalım ki, güçler ayrımının net olduğu bir hukuk devletinde Yargı siyasi amaçlara hizmet etmek için bir araç olarak kullanılamaz. Bu tablo kabul edilemez.
DİYARBAKIR’DA 9 AYDA 890 ESNAF KEPENK KAPATTI
Ülkemizin içinden geçmekte olduğu ekonomik krizi eminim her biriniz tek tek hissediyorsunuz. Biliyorum; Diyarbakır’da son dokuz ayda 890 esnaf kepenklerini kapattı. Ekonominin gerçek durumunu çok iyi gördüğünüzü biliyorum. Hükümet bambaşka bir tablo sunmaya çalışsa da, hayat pahalılığı ve işsizliğin toplumumuzu nasıl etkilediğini görüyorum. Hükümet yalanlarla, çarpıtmalarla kandırmaya çalışsa da siz enflasyonu da, döviz kurlarının etkisini de çok iyi biliyorsunuz. “Biz döviz kuruna bakmıyoruz, ilgilenmiyoruz” diyorlar. Halkı cahil sanıyorlar. Diyarbakır esnafı işyerine ürün alırken yükselen kuru hissetmiyor mu? Diyarbakır çiftçisi mazot alırken yükselen kurdan etkilenmiyor mu? Döviz kurundaki artışın er ya da geç elektrik fiyatlarına yansıdığını bu halk bilmiyor mu? Halk her gün sokakta, pazarda, bakkalda, manavda gerçek enflasyonu da işsizliği de iliklerine kadar hissediyor.
TÜRKİYE, HER GEÇEN GÜN YOKSULLAŞIYOR
Orta direk yıkılıyor değerli arkadaşlar! Hükümetin yaptığı yanlışlar yüzünden orta direk yıkılıyor. Bunları görüyoruz. Geçen hafta açıklanan ekonomik program Türkiye’nin fakirleştiğini ilan etmiştir. 2013 yılında 961 milyar dolara ulaşan milli gelirimizin bu yıl 702 milyara gerileyeceği, aynı dönemde fert başına milli gelirimizin 12.594 dolardan 8.381 dolara düşeceği açıklanmıştır. İsraf ve yanlış yönetim sonucu hükümetin bütçe açığı tarihin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Türkiye her geçen gün yoksullaşıyor.”
ANADİL SORUNU
Konuşmasında Kürtçe anadile vurgu yapan Babacan, “Resmi ve ortak dilin iyi öğretilmesinin yanında anadil hakkı kapsamında gereken bütün düzenlemeleri yapacağız. Biz, bütün temel hak ve özgürlükler tanınıp yasal ve anayasal güvenceye bağlanıncaya kadar bu mücadelenin neferiyiz” ifadelerini kullandı.
SINIR GÜVENLİĞİ
Sivil halkların sınır komşuluğuna değinen Babacan, “Sınırımızın ötesinde yaşayan sivil halk düşmanımız değil, akrabamızdır. Suruçlu ile Kobaniliyi, Ceylanpınarlı ile Resulaynlıyı nasıl ayırt edebiliriz? Güvenlik ihtiyacımızın düşman üreterek değil, dost kazanarak sağlanacağını gayet iyi biliyoruz. Güneydoğu Anadolumuzun kalkınması ve ekonomimizin büyümesi için tüm bölgeyi bir istikrar ve refah havzası yapmak zorundayız. Türkiye’yi tüm müttefikleriyle, komşularıyla ve bölge ülkeleriyle, yapıcı ve dengeli diyaloglar kurabilir duruma getireceğiz.”
SORUNLARIN ÇÖZÜM ADRESİ OLACAĞIZ
Çözüm üzerine konuşan Babacan, “Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız. Güneydoğu Anadolumuzun kalkınması ve ekonomimizin büyümesi için tüm bölgeyi bir istikrar ve refah havzası yapmak zorundayız. Türkiye’yi tüm müttefikleriyle, komşularıyla ve bölge ülkeleriyle, yapıcı ve dengeli diyaloglar kurabilir duruma getireceğiz” dedi.
HABER: SEYFETTİN EKEN