AİHM Osman Kavala İçin İhlal Kararı Verdi
AİHM, 18 Ekim 2017’den beri tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala davasında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022 tarihinde başlattığı ihlal prosedürü kapsamındaki kararını açıkladı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Osman Kavala ile ilgili 10 Aralık 2019’da verdiği ‘serbest bırakılmalı’ kararının uygulanmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46’ıncı maddesinin birinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verdi. Kavala’ya 7 bin 500 Euro mahkeme masrafı ödenmesine hükmedildi.
AVRUPA KONSEYİ İHLAL PROSEDÜRÜ BAŞLATMIŞTI
AİHM’in 17 hakiminden oluşan Büyük Daire’nin verdiği karar, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye için ihlal prosedürü başlatarak davayı AİHM’ye göndermesi üzerine verildi. Komite, 2 Şubat’ta yaptığı olağan toplantısında, tutukluluğu süren Osman Kavala ile ilgili Türkiye’nin yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğinin tespit edilmesi için davanın AİHM’e havale edilmesine karar vermişti.
AİHM’nin ihlal kararının ardından Komite, Türkiye’ye karşı alınacak önlemleri değerlendirecek. Bu önlemler arasında Türkiye’nin Konsey üyeliğinden çıkarılması veya oy hakkının askıya alınması da bulunuyor.
BOZDAĞ ‘UYGULADIK’ DEMİŞTİ
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Gezi eylemlerinin finansmanını sağladığı iddiasıyla müebbet hapis cezası verilen iş insanı Osman Kavala için AİHM’in 2019 yılında verdiği hak ihlali kararının uygulandığını söylemişti. Bozdağ, “Karar vermiş mi, vermiş. Türkiye bu kararın gereğini yapmış mı, tahliyesine karar vermiş mi tutuklunun, tahliyesine karar vermiş. Tahliyesine karar verince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı da infaz edilmiş oldu” ifadelerini kullanmıştı.
AİHS MADDE 46: 1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler.
2. Mahkeme kesinleşen kararı, infazını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir.
3. Bakanlar Komitesi, kesinleşen bir kararın infazının denetlenmesinin, söz konusu kararın yorumundan kaynaklanan bir zorluk nedeniyle engellendiği kanaatinde ise, bu yorum konusunda karar vermesi için Mahkeme’ye başvurabilir. Mahkeme’ye başvurma kararı, Komite toplantılarına katılma hakkına sahip temsilcilerin üçte iki oy çokluğu ile alınır.
4. Bakanlar Komitesi, bir Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın, taraf olduğu bir davada verilen kesin karara uygun davranmayı reddettiği görüşünde ise, ilgili Taraf’a ihtarda bulunduktan sonra, Komite toplantılarına katılmaya yetkili temsilcilerin üçte iki oy çokluğu ile
alınacak bir kararla, ilgili Taraf’ın 1. fikrada öngörülen yükümlülüğünü yerine getirmediği meselesini Mahkeme’ye intikal ettirebilir.
5. Mahkeme 1. fıkranın ihlal edildiğini tespit ederse, alınacak önlemleri değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesi’ne gönderir. Mahkeme, eğer 1. fıkranın ihlal edilmediğini saptarsa, davayı, incelemesine son verecek kararı alması için Bakanlar Komitesi’ne iletir.
ANAYASA MADDE 90: Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NDAN TEPKİ
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala kararının icrasına ilişkin yeni kararı hakkında, “AİHM, konuyla ilgili olarak bugün açıkladığı kararla beklentilerimizi boşa çıkarmış ve Avrupa insan hakları sisteminin itibarının bir kez daha sorgulanmasına sebep olmuştur” dedi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, AİHM’in Kavala kararının icrasına ilişkin bugün aldığı yeni karar hakkında yazılı değerlendirme yaptı. Bilgiç, “AİHM’in, Kavala kararının icrası hususunun Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi tarafından AİHM’e havale edilmesiyle ilgili Bakanlığımız görüşleri, 2 Şubat 2022 tarihli açıklamamızla kamuoyuyla paylaşılmıştı. Açıklamamızda, AİHM’in durumu hakkaniyetle değerlendirmesi ve ilk derece mahkemesi gibi hareket etmemesi yönündeki beklentimiz dile getirilmişti. Süreç boyunca AK ile iletişimimiz devam etmiş; Adalet Bakanlığımız tarafından, adı geçenin yargı sürecindeki gelişmeler hakkında düzenli bilgi sunulmuş, ayrıca adı geçenin tutukluluğuyla ilgili olarak iç hukukta devam eden yargılama sonunda hüküm giydiği AİHM’e ve AK Bakanlar Komitesi’ne bildirilmişti” ifadelerini kullandı.
Bilgiç, AİHM’in bugün aldığı karara ilişkin ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ancak ne yazık ki AİHM konuyla ilgili olarak bugün açıkladığı kararla beklentilerimizi boşa çıkarmış ve Avrupa insan hakları sisteminin itibarının bir kez daha sorgulanmasına sebep olmuştur. Bundan sonraki aşamada süreci takip edecek olan AK Bakanlar Komitesi’nin, daha önce sergilediği tarafgir ve seçici yaklaşımı bir yana bırakarak sağduyuyla ve bazı çevrelerin siyasi gündem yaratma arayışlarına mahal vermeksizin hareket etmesini bekliyoruz.”
RIZA TÜRMEN: “İYİ NİYET’ SÖZLEŞMENİN TEMELİNDE YATAN BİR ŞEYDİR”
Eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen, AİHM’in bugünkü kararından sonra Türkiye’yi nasıl bir sürecin beklediğini değerlendirdi. Kararda Türkiye’nin “iyi niyet” ile davranmadığının belirtildiğini söyleyen Türmen, sözlerini şöyle sürdürdü; “AİHM kararında Türkiye’nin ‘iyi niyet’le davranmadığı belirtiliyor. İyi niyet bu Sözleşmenin temelinde yatan bir şeydir. ‘Türkiye iyi niyetle davranmamış ve bu kararı uygulamamıştır’ deniliyor. Özellikle 18’inci maddede ihlal bulunması, hükümetin siyasi nedenlerle Kavala’yı tutuklamış olmasına dair bulgular, ‘iyi niyet’ meselesine yeni bir önem katıyor. Çünkü burada Sözleşme hakkının kötüye kullanılması meselesi var. ‘İyi niyet’ten yoksun olarak Sözleşme’yi uygulama sorunu var. Mahkeme Türkiye’yi mahkûm ediyor ve mahkûm ederken de 46’ncı maddenin ihlalinin olduğu belirtiliyor. 7 bin 500 Euro avukatlık masraflarına hükmediyor.”
“BÜYÜK İHTİMALLE ÜÇLÜ PROSEDÜR UYGULANACAK”
Türmen, kararın ardından Türkiye’yi nelerin beklediğini şu sözlerle anlattı; “Geçtiğimiz yıllarda Bakanlar Komitesi ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi bir anlaşma yaptılar ve ortak bir prosedür kurdular. Bir üye, Sözleşme’den doğan yükümlülüklerini ciddi bir biçimde ihlal ediyorsa, Bakanlar Komitesi ve Parlamenterler Meclisi, ortak bir prosedür üzerinde anlaştılar. Bu üçlü prosedürün üçüncü ayağı ise Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’dir. Bu prosedür uygulamaya girebilir. Prosedürün uygulamaya girebilmesi için üçünden biri tetiklemeli. Kimse tetiklemezse, konu yine Bakanlar Komitesi’ne kalır. Bakanlar Komitesi ise kararı uygulamak için gerekli yaptırımları uygulamaya başlar.
Üçlü prosedür, büyük ihtimalle bu uygulanacak, yürürlüğe girerse, bunun amacı, devletle diyalog kurarak kararların uygulanmasını sağlamak ve Devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmesini temin etmektir. Bu prosedürde üçlü aşama öngörülüyor. Birinci aşamada, o üye devlet ziyaret edilir. Oradaki yetkililerle konuşulur ve kararın uygulanması gerektiği anlatılır. O ziyaretten sonra bir rapor hazırlanıyor. İkinci aşamada, bu rapora dayanarak Genel Sekreter bir yol haritası hazırlıyor. Bu yol haritasında, kararı uygulamayan devletin, yapması gereken şeyler yazılıyor ve bunun için de bir zaman dilimi öngörülüyor. Aynı zamanda yol haritasında üç tarafın alacağı önlemler de yazılıyor. Bir gelişme olmazsa, yani o Devlet kararı uygulamamak için ısrar ediyorsa, üçüncü aşamaya geçiliyor. Bu aşamaya 3’te 2 çoğunlukla geçiliyor. Bu aşamada Bakanlar Komitesi, ‘8’inci maddenin uygulanmasına karar verildi’ diyor. Bu ne demek? O Devletin temsil hakkının askıya alınmasına ve üyelikten ihracına karar verilebilir. Rusya’ya olduğu gibi. Buna karar verecek olan Bakanlar Komitesi’dir. Ama Bakanlar Komitesi, karardan önce diğer iki ortağa danışır. 3’te 2 çoğunlukla 8’inci maddenin uygulanmasına geçilebilir.”
“ÜÇLÜ PROSEDÜR YÜRÜRLÜĞE GİRMEZSE, BAKANLAR KOMİTESİ DEVREYE GİRECEK”
Üçlü prosedürün yürürlüğe girmemesi halinde Bakanlar Komitesi’nin devreye girerek, gerekli önlemleri alacağını belirten Türmen, önlemlerin ne olabileceğine ilişkin bilgi sahibi olmadığını söyledi. Türmen bunu şu sözlerle açıkladı:
“Bu üçlü prosedür yürürlüğe girmezse, iş Bakanlar Komitesi’ne kalır. Bakanlar Komitesi, uygun gördüğü önlemleri alır ve bunları uygulatmaya çalışır. Bu önlemlerin ne olacağını bilmiyoruz. Çünkü bu konuda emsal yok. Son durak 8’inci maddenin uygulanmasıdır. Ancak o durağa gidene kadar neler olacağını şu anda bilemiyoruz. Fakat büyük bir olasılıklı üçlü prosedür uygulanacaktır.”
‘TÜRKİYE’NİN YAPMASI GEREKEN KARARI UYGULAMAK’
Bu süreç içerisinde Türkiye’nin kararı uygulaması halinde prosedürün işlemeyeceğini belirten Türmen sözlerini şöyle sürdürdü; “Türkiye kararı uygularsa, hiç mesele kalmaz. Türkiye’nin yapması gereken kararı uygulaması, yani Kavala’nın serbest bırakılması. Serbest bırakılması, kararı uygulaması için yeterli değildir. Aynı zamanda, Osman Kavala’ya atılan suçun ortadan kaldırılması, suçun bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılması gerekir. Kavala’nın tutuklanmadan önceki haline iadesi gerekir.
‘TÜRKİYE’NİN BİR SEÇİM YAPMASI GEREKİR’
Türkiye’nin bunu yapması için Sözleşme’den doğan bir yükümlülüğü vardır. 46’ncı madde çok açıktır. Sözleşme’ye taraf her ülke 46’ncı maddeye uymak, kararları uygulamak zorundadırlar. Bir de Türkiye’nin kendi Anayasası’nda bir madde var. 90’ıncı maddedeki paragrafta, AİHM kararları ile iç yasalar çelişirse AİHM esas alınır, der. Bu değişiklikle, AİHM Türk hukuk sisteminin bir parçası haline getirilmiştir. Bu da kararları uygulamaya zorlamaktadır. Ortadaki sorun bir hukuk devleti sorunudur. Kararların uygulanıp uygulanmaması hukuk devleti ile yakından bağlantılı bir sorundur. Hukuk devletlerinde mahkeme kararları uygulanır. Hukuk devletinin geçerli olmadığı ülkelerde uygulanmayabilir. Türkiye’nin burada bir seçim yapması gerekir.”
Kaynak: Gazete Emek