Sahne Tozu ve Gerçeklik
Dijital çağın hızlı tüketim döngüsü içinde, tiyatro hâlâ sahici olanın, insana dair olanın izini sürüyor. Bu yazı, bugünün dünyasında tiyatronun neden hala vazgeçilmez bir durak olduğunu hatırlatıyor.
Zamanın ruhu değişiyor. Her şey hızla akıyor; tüketiliyor, yenileniyor, unutuluyor… Gözler ekranlara, kulaklar bildirim seslerine kilitlenmişken, sahnenin ortasında hâlâ bir şeyler oluyor.
Çünkü tiyatro, hâlâ yaşayanların, hâlâ hissedenlerin, hâlâ sormaktan vazgeçmeyenlerin alanı olmayı koruyor.
Bugün tiyatro büyük kalabalıkların değil, seçilmiş ruhların buluşma yeri gibi. Sanki bir nevi içsel bir direnişin sahnesi. Her oyunda bir insanlık kırıntısı, her sahnede kendi varoluşumuza dair sessiz bir çağrı var. Ama bu çağrıyı duymak, kulak değil yürek istiyor. Belki de bu yüzden, duymazdan geliniyor çoğu zaman.
Geçmişte tiyatro, toplumun aynasıydı. Şimdi o ayna, daha küçük salonlarda, daha az ışıkla ama daha büyük bir hakikatle karşımıza çıkıyor. Büyük prodüksiyonlar, kalabalık festivaller elbette var; ama asıl tiyatro, dar sahnelerde, az ama dikkatle bakan gözlerin önünde yeniden doğuyor…
Bir oyuncunun sessizliği, dijital çağın gürültüsünden çok daha fazla şey söylüyor artık.
Destek az, görünürlük sınırlı, sponsor bulmak zor.
Yine de olsun perde hala açık. Çünkü bazı sanatlar hayatta kalmak için alkıştan fazlasına ihtiyaç duyar: inanca, emeğe, sabra… Tiyatro da onlardan biri. Sadece sahnedekilerin değil, izleyenin de bir yolculuğa çıktığı bir sanat dalı. Her temsil, bir yüzleşme. Her karakter, bir iç ses.
Ve tüm bu kalabalığın ortasında, hâlâ tiyatroya inanan insanlar var. İzleyici koltuğunda susarak bağıranlar, sahnede varlığıyla dönüştürenler, perde arkasında görünmeyeni var edenler… Bu yüzden tiyatro hâlâ yaşıyor.
Belki trend değil. Belki bir algoritma tiyatroyu önünüze getirmiyor. Ama eğer bir gün gerçekten “ben” diye başlayan cümleleri yeniden kurmak istersek, cevabımız bir sahnede yankılanıyor olabilir.
Perde artık dijital de açılabilir; ama bir oyuncunun ilk nefesiyle salona yayılan o büyü, çağlar değişse de sönmez — çünkü sanatın yaratıcı ruhu, hiçbir teknolojiye boyun eğmez, yalnızca hisseden kalplerde hükmünü sürdürür.