Dolar 34,5177
Euro 36,1920
Altın 2.972,15
BİST 9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Yağmurlu
İstanbul
19°C
Yağmurlu
Cts 9°C
Paz 10°C
Pts 9°C
Sal 12°C

Şeyh Said’in Naaşı Jeneratörün Altında!

Şeyh Said’in Naaşı Jeneratörün Altında!
REKLAM ALANI
2 Şubat 2023 00:34
1.557

Şeyh Said’in torunu Av. Muhammed Sabır Fırat, 98 yıldır mezar yeri açıklanmayan dedesi ve 46 arkadaşının gömüldüğü yeri ilk kez gazetemize gösterdi

 

ARA REKLAM ALANI

Şeyh Said’in torunu olan Avukat Muhammed Sabır Fırat, Şark İstiklal Mahkemesi kararıyla 1925 yılında idam edilen ve yapılan tüm başvurulara karşın 98 yıldır mezar yeri açıklanmayan dedesi ve 46 arkadaşının gömüldüğü yeri ilk kez Gazetemiz Güneydoğu Ekspres’e gösterdi. Fırat, Şeyh Said ve arkadaşlarının naaşının jeneratörün altında olduğunu söyledi.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayıyla kurulmuş olan Şark İstiklal Mahkemesi’nin 29 Haziran 1925’te Diyarbakır’da idam ettirdiği Şeyh Said ve 46 arkadaşının mezar yeri ile ilgili önemli bir gelişme yaşandı.

 

Diyarbakır’a gelen Şeyh Said’in torunu ve aynı zamanda Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi olan Muhammed Sabır Fırat, dedesinin, Ulucami ile Dağkapı Meydanı arasındaki bölgede kurulan dar ağaçlarında asıldığını, daha önce Asri Mezarlığı olarak kullanılan, sonra da şehirleşme gerekçesiyle ortadan kaldırılan bölgeye toplu olarak gömüldüğünü söyledi.

 

Söz konusu bölgenin şimdiki özel bir hastanenin acilinde yer alan jeneratör, Gaffar Okan Lisesi’nin bahçesinin bir kısmı ile eski Orduevi Gazinosu’nun bulunduğu alan olduğunu belirten Av. Fırat, mezar tespiti ailesinin ve 2014 yılında Diyarbakır’da kurulan Şeyh Said Derneği’nin yaptığı tüm başvuruların yanıtsız kaldığını söyledi.

 

Av. Muhammed Sabır Fırat, şöyle devam etti:

 

“Bu bölge bir dönem Asri Mezarlığı olarak kullanılmış, ancak daha sonra dönemin (1933-34) valisi tarafından şehirleşme gerekçesiyle mezar taşları kaldırılarak üzerlerine çeşitli yapılar inşa edilmiş. Bu bölge bir dönem Milli Emlak’a, daha sonra Hazine’ye, belediyeler kanunu çıkınca yerel yönetimlere devrediliyor.

 

Söz konusu yer bir dönem kentin açık sineması olarak kullanıldı. Bu açık sinema kendi kendine birkaç kez yandı, yeniden yapıldı yine yandı kül oldu.

 

Daha sonra o bölgenin bir kısmını satın alanlar ile ailece görüştük. Bize vermediler. Burayı satın alan iki kardeş vardı onlar da trafik kazasında öldü. Sonra başkaları aldı, hastane yaptı. Bu hastane yapılırken de kepçeler, acil kısmındaki jeneratör bölgesinde kazı yapamadı. Kepçelerin ağzı kırıldı pek çok kez. O nedenle bu bölgeye dikkat edin, yan taraftaki okul zemini ile aynı seviyede değil. Dolgu yaptılar bu nedenle.

 

 

 

“LİDERLERİMİZİN MEZARI DİYARBAKIRLILARA EMANETTİR”

 

Dedemiz Ali Rıza Efendi, babasının mezarı alınmasına yönelik herhangi bir talepte bulunmadı. Sebebi de şu; Şeyh Efendi’nin mefkuresi ve davasının yaşatılmasıdır. Ortada bir vasiyet ve toplu mezarın bulunduğu bir alan var.

 

Liderlerimizin mezarı, Diyarbakırlılara emanettir bizden önce. Ailelerden önce Diyarbakırlılara emanettir. Şeyh Efendi ve arkadaşları, Diyarbakırlılara emanet olarak vefat ettiler. Bu alana Diyarbakırlıların sahip çıkıp bizden önce talep etmeleri gerekiyor.

 

“BURASI MUHAFAZA EDİLMELİ, TÜRBE YAPILMALI”

 

Bugün Diyarbakır’da 2 milyona yakın insan yaşıyor. Eski nesil Şeyh Efendi’yi çok iyi biliyor ama yeni nesil Şeyh Said adını Dağkapı’daki meydan adı olarak biliyor sadece. Bu nesil gelip aracını ŞeyhEfendi’nin ve arkadaşlarının üzerine gelip park ediyor ya da üzerinde geziyor.

 

Biz aile olarak mezarlar ortaya çıkarılsa da Diyarbakır’da kalmasını istiyoruz. Burada muhafaza edilmeli ve burada türbeleri olmalı diyoruz. Bize deseler alın götürün kabul etmeyiz. Çünkü onların kanları burada döküldü, hakları da burasıdır. Mevcut yerleridir. Mevcut yerlerinde korunmalarını istiyoruz.

 

“HUKUKİ OLARAK YANIT ALAMADIK”

 

Aile fertlerimizin mahkemelere yaptığı çok sayıda başvuru var. Ancak hiçbirinden sonuç elde edilemedi. Buradaki mesele aslında kimin muhatap olduğu meselesi. Şeyh Said efendinin mezarını biz kimden talep edeceğiz? Şimdi Meclis’te İçişleri Bakanlığı’na başvurduğunuzda diyor ki, bu kararı ben uygulamadım. Benim bir bilgim yok. Bu meselede vakıflara giderseniz aynısını diyor. Adalet Bakanlığı’na giderseniz aynısını. Burada muhataplık da bir problem söz konusu. En son Diyarbakır Barosu başvuru yaptı, onlara da aynı yanıtı vereceklerdir.

 

Ancak şöyle bir durum var. O dönem kararı veren Şark İstiklal Mahkemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bağlı bir kurumdu. O dönem Meclis adına bir yargılama yapılmıştı. Yasama adına yargılama yapan bir mahkeme idi. Bu infazı da yine kendisine bağlı Şark Mahkemesi gerçekleştiriyor. Bunun kolluk ayağı da valilik. Askeri kuvvetin infazları hangi saatte gerçekleştirdiği, defin işleminin nasıl yapıldığı da resmi kayıtlarda vardır.”

 

“DEDEMİN VASİYETİ MEZAR YAPILMASI VE MEZAR TAŞININ OLMASIDIR”

 

İdam kararı sürecine tanık olanlar, günümüze gelen resmi evraklar ve dönemin savcısının hatıratlarına dikkat çeken Av. Fırat, mezarın Diyarbakır’da kalmasına dair dedesinin vasiyetini de açıkladı. Fırat, o döneme dair tanıklıkları ve anlatılar için şunları söyledi:

 

“Şeyh Sait Efendi ve arkadaşlarının davası 28 Haziran 1925 tarihinde Hz. Süleyman meydanında idama yönelik mahkeme durumu söz konusu oluyor. Karar çıkıyor ve bu karar temyiz olmadan bir gün sonra infaz ediliyor.

 

Şeyh Said Efendi ve arkadaşlarını mahkeme sonrası cezaevine götürürler. O dönemde cezaevi, şu an İçkale’de restore edilen yer. O gece Şeyh Said Efendi ve arkadaşları 8 gün zilhicce dönemine girer. Oruçlu bir şekilde o dönemlerini tamamlarlar.

 

29 Haziran günü Şeyh Said Efendi sabah namazını kıldıktan sonra arkadaşlarıyla birlikte tek tek idam sehpasına çıkarılır. Şeyh Said Efendi onlara son bir nasihatte bulunur. Onlara bir vaaz verir. Daha sonrasında da onlara cesur olunmasını, Allah’ın yoluna gideceklerini, şehit olacaklarını ifade eder.

 

Daha sonra 47 mücahit sıralı bir şekilde tek tek çıkarılıyor. Şeyh  Efendi de bu çıkarılan kişilerin tam ortasında olacak şekilde hareket ediyor.

 

Ulu Cami’den Dağkapı Meydanı’na kadar ki alana dar ağaçları konuluyor. Halkın izlemesi için bir alan açılıyor.

 

Daha sonra onu ve 46 arkadaşını şehit ediyorlar.

 

Belli bir saat orada asılı bırakıyorlar.

 

Daha sonra onları toplu bir şekilde şimdiki Gaffar Okan Lisesi, Hastane ve eskiden Orduevi’nin gazinosu olarak kullanılan alanların bulunduğu bölgeye gömüyorlar.

 

Şeyh efendiden 20 gün önce şehit edilen Osmanlı Danıştay Başkanı ve Kürt Teali Cemiyeti’nin lideri Seyit Abdülkadir Efendi ve 7-8 arkadaşı da burada gömülü.

 

Şeyh Said Efendi, idam kararı çıktıktan sonra hücresindeyken vasiyetnamesini yazıyor. Vasiyetnamesindeki bilgiyi de Ahmet Süreyya Örgeevren, dönemin Şark İstiklal Mahkemesi müddeiumumi, yani diğer ismi ile başsavcısı iken kendi hatıratında şöyle yazıyor: Şeyh Said idam olunmadan evvel bana bir vasiyetname verdi. Bu vasiyetname de kendi üzerindeki terekelerin çocuklarına verilmesi, mezarının yapılması ve üzerine mezar taşı konulması için beni vasi tayin etti. Ancak ben mahkemenin müddeiumumi olduğum için bu vasilik görevini yerine getiremezdim; bu görevi İçişleri Bakanı’na tevdi ettim diyor. Hatıratları yayınlandı zaten.”

 

Kaynak: Güneydoğu Ekspres / Fuat BULUT

REKLAM ALANI
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.